Örgüt Yapısını Tasarlama: Otorite
ve Kontrol
Otorite: Weber'e
göre otorite, belirli bir organizasyon mensuplarının istekli ve şartsız olarak
üstlerinin talimatına uymalarıdır. Çünkü, bunlara göre üstlerin bu tür talimat
vermeye yasal hakları vardır ve astlar için bu talimata uymamak yasal değildir.
H.
Fayol ise otoriteyi "emir verme ve itaat bekleme hakkı" olarak
tanımlamıştır.
Şu
hale göre, otorite kişiye örgüt tarafından verilen karar verme ve astlarının
davranışlarım belirleme hakkıdır. Bu hak o kişiye o mevkiyi işgal ettiği için
verilmiştir. Hak o mevkiye bağlıdır. O mevkiyi kim işgal ederse bu hakkı o
kullanacaktır. Bu anlamda otorite formal otoritedir.
Otorite
konusu ile ilgili bir diğer yaklaşım "kabul teorisi" olarak bilinen
ve C. Barnard tarafından geliştirilen yaklaşımdır. Barnard'a göre bir kimsenin
otoriteye sahip olması, üst kademenin o kimseye belirli hakları vermesi ile
değil, fakat o kişinin astlarının, verilen emirlere uyup uymamaları ile
belirlenir. Haberleşme ile otoriteyi ilişkilendiren bu görüşe göre, bir
yönetici ancak, astları, kendisinin verdiği emirleri (mesajları) kabul edip
gereğini yapıyorlarsa, otorite sahibidir
Otorite,
ancak bir güç kullanım şeklidir. Formal otorite, başkalarını etkilemenin
yasallaştırıldığı bir güç şeklidir. Veya daha genel bir deyişle, otorite
gücün kurumlaştırılmış şeklidir. Güç, otoriteyi de içeren daha geniş bir
kavramdır. Çünkü örneğin, formal otoritesi olmadan da bir kişinin başkalarını
etkilemesi mümkündür. Dolayısıyla otorite, güç kaynaklarından birisidir.
Bazen,
bir yöneticinin, formal otoritesi dışındaki güç kaynaklarını kullanarak
astlarını etkilemesi "informal otorite" veya "gayri-resmi
otorite" olarak da adlandırılmaktadır. Ancak, bu kavramla daha çok
kişinin şahsına bağlı kaynakları kullanması (bilgisi, tecrübesi vs.) ifade
edilmektedir. Dolayısıyla informal otorite ile güç kavramı eş anlamlı
değildir. İnformal otorite de, formal otorite gibi, bir çeşit güç kaynağı
olarak düşünülmelidir.
Weber
bu çerçevede toplumsal eylem ti- polojisine büyük ölçüde paralel olarak
geleneksel otorite, karizmatik otorite ve yasal otorite olmak üzere ideal tipte
üç otorite ve örgüt biçiminden söz etmektedir (Bozkurt, 2007, s.216-218).
Geleneksel otorite: Weber’e göre, tarihsel süreç içinde güç-otorite ilişkisinin ilk örneğini geleneksel otorite oluşturmaktadır. Bu otorite tipinin kaynağını gelenekler oluşturmaktadır. Liderin yönetimi gelenekler tarafından kabul görmekte ve uygulamaları ise keyfi ve kişisel olabilmektedir. Lider (ör. kral) konumunda olan bu insanlar, otoritelerini miras yoluyla elde ederler. Bu insanların kutsal olduklarına inanılır. Geleneksel otoriteyi elinde tutan kişi, bir efendi olarak algılandığı için geleneksel otoritenin olduğu yerlerde kanunlar yerine efendilere itaat edilmektedir. Liderin altında çalışan görevliler resmi görevli değil fakat liderin kişisel hizmetçileridir. Geleneksel otoritenin olduğu toplumlarda efendinin verdiği emirlerin yerine getirilmelerinin koşulu, bu emirlerin geleneklerle uygun olmasına bağlıdır.
Karizmatik otorite: Meşruluğunu lider kişinin kişisel özelliklerinden, kutsallığından, kahramanlık gücünden alır. Toplumun meşruluğunu kabul ettiği karizmatik lidere olan bağlılığı tamdır. Bu bağlılık gelenekler ile karşıtlık oluşturabilir. Lidere olan bağlılıkta esas unsur karizmatik otoritenin olağanüstü kişisel özelliklerine olan inancın yüksek olmasıdır. Karizmatik otorite tipinin ortaya çıkmasında toplumsal koşullar önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle toplumun içine düştüğü kriz ve kargaşa dönemlerinde karizmatik otorite, tolumun kendisi ta- rafından yaratılır. Karizmatik liderlerde aranan özellikler, o liderin sosyal statü ve mesleki uzmanlık bilgisi ile ilgili değildir. Toplumun karizmatik liderden beklediği en önemli şeylerden biri kendilerine olan bağlılığın derecesidir. Hitler, Gandi, Le- nin, Atatürk gibi isimleri karizmatik otorite tipine örnek olarak verebiliriz.
Yasal otorite: Bu otorite tipinin meşruluğu akılcı ilkelere göre oluşturulmuş kanunlara dayanmaktadır. Geleneksel ve karizmatik otorite tipinden farklı olarak, insanların bu otorite tipine itaat etmelerinin nedeni kanunların üstünlüğüne olan inançlarıdır. Yasal otorite tipinde liderler ve bürokratlar kendi güçlerini kanunların sınırları ve bu kanunların belirlediği kurallar çerçevesinde uygulatmaktadırlar. Yasal otorite tipinin yönetim (örgüt) aygıtı bürokrasidir. Liderler ve bürokratlar halkın hizmetkârı olarak görülmektedir. Geleneksel otorite tipinde olduğu gibi liderlere tanrısal ve kutsal anlam yüklenmez. Tam tersine emir verme yetkisine sahip kişiler rasyonel kurallar çerçevesinde davrandıkları sürece meşru sayılırlar. Bu otorite tipinde insanlar, aslında liderlere değil kurallara itaat etmiş olurlar. Emretme gücüne sahip insanlar bulundukları konuma yasalarca düzenlenen kurallara göre atanmaktadır veya kanuni usullere göre atanırlar. Atandıkları makamlar geçicidir ve o makamlara sahip olamazlar. Sonuç olarak yasal otorite tipi gücünü ve meşruiyetini kanunların üstünlüğünden almaktadır.(Ritzer, 1996, s.128).
Geleneksel otorite: Weber’e göre, tarihsel süreç içinde güç-otorite ilişkisinin ilk örneğini geleneksel otorite oluşturmaktadır. Bu otorite tipinin kaynağını gelenekler oluşturmaktadır. Liderin yönetimi gelenekler tarafından kabul görmekte ve uygulamaları ise keyfi ve kişisel olabilmektedir. Lider (ör. kral) konumunda olan bu insanlar, otoritelerini miras yoluyla elde ederler. Bu insanların kutsal olduklarına inanılır. Geleneksel otoriteyi elinde tutan kişi, bir efendi olarak algılandığı için geleneksel otoritenin olduğu yerlerde kanunlar yerine efendilere itaat edilmektedir. Liderin altında çalışan görevliler resmi görevli değil fakat liderin kişisel hizmetçileridir. Geleneksel otoritenin olduğu toplumlarda efendinin verdiği emirlerin yerine getirilmelerinin koşulu, bu emirlerin geleneklerle uygun olmasına bağlıdır.
Karizmatik otorite: Meşruluğunu lider kişinin kişisel özelliklerinden, kutsallığından, kahramanlık gücünden alır. Toplumun meşruluğunu kabul ettiği karizmatik lidere olan bağlılığı tamdır. Bu bağlılık gelenekler ile karşıtlık oluşturabilir. Lidere olan bağlılıkta esas unsur karizmatik otoritenin olağanüstü kişisel özelliklerine olan inancın yüksek olmasıdır. Karizmatik otorite tipinin ortaya çıkmasında toplumsal koşullar önemli bir rol oynamaktadır. Özellikle toplumun içine düştüğü kriz ve kargaşa dönemlerinde karizmatik otorite, tolumun kendisi ta- rafından yaratılır. Karizmatik liderlerde aranan özellikler, o liderin sosyal statü ve mesleki uzmanlık bilgisi ile ilgili değildir. Toplumun karizmatik liderden beklediği en önemli şeylerden biri kendilerine olan bağlılığın derecesidir. Hitler, Gandi, Le- nin, Atatürk gibi isimleri karizmatik otorite tipine örnek olarak verebiliriz.
Yasal otorite: Bu otorite tipinin meşruluğu akılcı ilkelere göre oluşturulmuş kanunlara dayanmaktadır. Geleneksel ve karizmatik otorite tipinden farklı olarak, insanların bu otorite tipine itaat etmelerinin nedeni kanunların üstünlüğüne olan inançlarıdır. Yasal otorite tipinde liderler ve bürokratlar kendi güçlerini kanunların sınırları ve bu kanunların belirlediği kurallar çerçevesinde uygulatmaktadırlar. Yasal otorite tipinin yönetim (örgüt) aygıtı bürokrasidir. Liderler ve bürokratlar halkın hizmetkârı olarak görülmektedir. Geleneksel otorite tipinde olduğu gibi liderlere tanrısal ve kutsal anlam yüklenmez. Tam tersine emir verme yetkisine sahip kişiler rasyonel kurallar çerçevesinde davrandıkları sürece meşru sayılırlar. Bu otorite tipinde insanlar, aslında liderlere değil kurallara itaat etmiş olurlar. Emretme gücüne sahip insanlar bulundukları konuma yasalarca düzenlenen kurallara göre atanmaktadır veya kanuni usullere göre atanırlar. Atandıkları makamlar geçicidir ve o makamlara sahip olamazlar. Sonuç olarak yasal otorite tipi gücünü ve meşruiyetini kanunların üstünlüğünden almaktadır.(Ritzer, 1996, s.128).
Yatay ve Dikey Entegrasyon
Son
endüstri devrimi olan 4.0 ile birlikte önemli boyutta büyüme ve gelişme yaşayan
şirketler parça üretimden toplu üretime kadar büyük bir gelişim gösterdi. Firmaların büyümesinde rol oynayan en büyük
etkenlerden biri ise bütünleşmek, yani entegrasyondur. Şirketlerin birleşmesi
çok hızlı ve etkin bir yöntem olup diğer etkenlere göre daha avantajlıdır
Yatay Entegrasyon
: müşteri tipi aynı olan farklı şirketler arasındaki birleşmedir. Bu
birleşmedeki asıl amaç, aynı müşteri tipine hitap eden bu şirketlerin pazardaki
paylarını arttırmaktır. Bu entegrasyon çeşidi rekabetin çok fazla ve ürünün
modasının geçme hızının yüksek olmasıdır. Şirketler, belirsizlikleri azaltmak,
AR-GE faaliyetlerine önem vererek rekabet gücünü ve piyasa değerini arttırmak
amacıyla yatay entegrasyon sistemine dahil olmaktadır
Bu
birleşme çeşidinde aynı sektöre yönelik birden fazla şirket birleştiğinden
dolayı, pazarlama ve satışta maliyetlerin düşmesini sağlar. Ürün ya da hizmetlerin
en yakın ve en uygun merkezlerden teslimi taşıma maliyetlerini
düşürebilir.Geniş bir dağıtım ağı tüketiciler açısından da olumlu
nitelendirilebilecek bir faktördür.
Yatay
entegrasyon sisteminde aynı sektördeki farklı şirketlerin birleşmesi baz
alınır. Her ne kadar pazar payını arttırmak, maliyetleri düşürmek, araştırma
çalışmalarına önem vermek gibi olumlu özellikleri olsa da bu durumlar
şirketlerin rakip olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu olumsuzluğu ortadan
kaldırmak için ise çeşitli ülkelerde anti-tröst uygulamalar vardır.
Dikey Entegrasyon:
Aynı sektörde fakat farklı alt sektörlerde müşterisi olan firmaların birleşme
şeklidir. Dikey entegrasyon sistemine örnek olarak araba üreten bir firmanın
tekerlek üreten bir firmayla birleşmesi örnek verilebilir. Aynı zamanda bir
hava yolu şirketinin bir seyahat şirketiyle veya sigorta şirketiyle birleşmesi
de dikey entegrasyona örnektir.
Bu
yatay ve dikey entegrasyon ile birlikte örgüt tasarımları değişir. Örgütün en
üstünde yer alan kişinin örgütü idare etmesi için daha çok kişiyle görüşmesi
bilgi alış verişinde bulunması gerekir. Örgütün hiyerarşisinde değişmeler olur.
Örgüt
içinde; iletişim problemleri, motivasyon problemleri, artan bürokratik
maliyetler, emir komuta zincirinde değişmeler, yöneticinin kontrol ettiği
astların sayısında artış gibi olumsuz durumlar ortaya çıkar.
Hiyerarşinin Şeklini Etkileyen
Faktörler
Yatay farklılaşma, örgütte
iş bölümü gereğince oluşan fonksiyon (bölüm, departman)
farklılaşmasının bir sonucudur. Yatay farklılaşma sonucu örgüt bölümlere
ayrılır. Yatay bölünme de koordinasyon gerektirmektedir.Bu nedenle örgüt
yapısındaki fonksiyonel bölünme, ürün temelli bölünme, coğrafi bölge esasına
göre bölünme, müşteriye göre bölünme incelenmelidir.
Merkezileşme düzeyi
Merkezileşme ya da merkezileşmeme, organizasyonlardaki karar verme yetkisinin
kademeler arasında dağıtımıyla ilgilidir. Eğer bu yetki alt kademelere doğru
kaydırılmaz ve yalnızca üst yönetimle sınırlı tutulursa merkezi bir yönetimden,
yetki alt kademelere kaydırılırsa merkezleşmemiş bir organizasyon yapısından
söz edilir
Standartlaşma düzeyi mal
veya hizmet için benimsenecek temel ölçü ve niteliklerin belirlemesiyle; madde,
mamul, metot ve hizmetleri saptanan ölçü ve sınırlara uygun olarak bir örnek
hale getirme işlemidir.
İnformal Örgütün Etkisi : Karar
verme ve koordinasyon sıklıkla insan etkileşimleri gibi formal olarak
düzenlenmiş kanalların dışında yer alır Kurallar ve normlar, bazen formal kural
kaynaklarından değil, insan etkileşimlerinden doğar İşin
informal normları bozulabildiği için, yöneticilerin, değişikler yapacakları
zaman informal yapıyı dikkate almaları gerekir.
Max
Weber karar verme otoritesini ve kaynaklar üzerindeki kontrolü etkili bir
şekilde dağıtan bir hiyerarşi tasarlamıştır
1. İlke:
bürokrasi rasyonel-yasal otorite kavramı üzerine kurulmuştur
Rasyonel-yasal
otorite: bir kişinin örgütteki pozisyonu nedeniyle sahip olduğu otorite
Hiyerarşi
kişisel ihtiyaçlara değil, görevin gereklerine dayanmalıdır
İnsanların
tutumları ve inançları bürokrasinin işleme şekli üzerinde bir rol oynamaz
2. İlke:
Örgütsel roller sosyal statü, akrabalık ya da soy nedeniyle değil, teknik
yeterlilikler temeline dayandırılır
3. İlke:
Bir rolün görev sorumluluğu ve karar verme otoritesi ile örgütteki diğer
rollerle ilişkisi açıkça belirlenmelidir
Rol
çatışması: iki ya da daha fazla insan diğer bir kişinin yapacağı işler
konusunda farklı görüşlere sahip olduğu zaman, o kişi hakkında çatışan talepler
yaratır
Rol
belirsizliği: görevleri ya da otoritesi açıkça tanımlanmayan bir kişi için
ortaya çıkan belirsizlik
4. İlke:
Bir bürokrasideki rollerin örgütlenmesi, hiyerarşideki daha alt ofislerin her
birinin daha üstteki bir ofisin kontrolü ve nezareti altında olması şeklindedir
Örgütler
hiyerarşik olarak düzenlenmelidir, böylece insanlar emir komuta zincirini kabul
edebilirler
5. İlke:
kurallar, standart işleyiş prosedürleri, ve normları örgütteki roller
arasındaki ilişkileri ve davranışları kontrol etmek için kullanılmalıdır
Kurallar
ve standart işleyiş prosedürleri belirli bir amacı başarmak için düşünülmüş
faaliyetleri belirleyen yazılı talimatlardır
Kurallar,
standart işleyiş prosedürleri, ve normlar insanların beklentilerini aydınlatır
ve yanlış anlaşılmaları önler
6. İlke:
yönetsel-idari faaliyetler, kararlar ve kurallar formülleştirilmeli ve yazılı
hale getirilmelidir
Bürokrasinin Avantajları
Örgüt
üyeleri arasındaki etkileşimleri etkili bir şekilde kontrol eden bir örgütsel
hiyerarşiyi tasarlayarak temel kuralları hazırlar
Örgütteki
her bir kişinin rolü açıkça belirlenir ve hesap verebilir durumda tutulurlar
İşgörenlerin
ödüllendirilmesi ve cezalandırılmasını öngören yazılı kurallar yürütme
maliyetlerini ve işgörenlerin performansını değerleme maliyetlerini azaltır
Pozisyonu
kişiden ayırır
İnsanlara
becerilerini geliştirme fırsatı sağlar ve onları haleflerinin önüne geçirir
Kontrol
Kontrol,
mevcut iş başarısının ölçülmesi ve başarının belirlenen hedefleri
gerçekleştirme olasılığının saptanmasıdır. Kontrolün temeli, mevcut
faaliyetlerden elde edilen sonuçların planlama sürecinde belirlenen amaçlara
karşı denetlenmesinde yatar. Bu bakımdan planlama ile kontrol birbirinden
ayrılmaz iki kardeş gibidir
Kontrol
işlevi üç ana tipe ayrılır: Ön kontrol, süreçler sırasında kontrol ve son
kontrol. Ön kontrol, kaynakların örgüte girişi sırasında, süreç sırası kontrol,
malın üretimi sırasında, son kontrol ise ürün çıktıktan sonra yapılan, kontroldür.
Ön Kontrol:
Bu tür kontrol koruma amacı güder. Örgütsel amacın etkili bir biçimde
başarılması için kullanılacak araçların örgüte girişi sırasında denetlenmesine
yarar.
Süreç Sırası Kontrol:
Bu tür kontrol, hizmetin ya da ürünün elde edilmesi sırasında yapılan
denetimdir. Genellikle gözlem ya da üst ile astın görüşmesiyle yapılır
Son Kontrol:
Ürün elde edildikten sonra standartlarla karşılaştırılmasıdır. Süreç sırası
kontrole benzemekle birlikte bazı farklılıkları vardır. Süreç sırası kontrol iş
devam ederken, son kontrol ise faaliyet tamamlandıktan sonra yapılır. Ayrıca
süreç sırası kontrol yakın amir tarafından, son kontrol ise bu amirle birlikte
daha üstteki amirle ya da bu işte uzmanlaşmış kişilerce yapılır.
Herhangi
bir kontrol sistemi çeşitli nedenlerle başarılı olmayabilir. İşte, yönetici
bazı noktaları göz önünde bulundurarak bu tür olumsuzlukları an alt düzeye
indirebilir ve etkili bir kontrol sistemi oluşturabilir.
Etkili bir kontrol sistemi için
gerekli koşullar şunlardır:
-
Anlaşılabilirlik -
Ekonomiklik
-
Örgütsel yapıya uygunluk -
Düzeltici eylemi göstermesi
-
Sapmaların derhal bildirilmesi
-
Duruma uygunluk ve yeterlik
-
Esneklik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder