Sayfalar

21 Kasım 2017 Salı

İlk Çağ ve Orta Çağ Yönetimi

İLK ÇAĞDA VE ORTA ÇAĞDA YÖNETİM
                                                                                  
1.İlk Çağda Yönetim

       Bu dönem M.Ö. 3500 de yazının bulunması ile başlamıştır. Çağın kapanması ise 476 da Batı Roma’nın yıkılması ile olmuştur. Bazı tarihçilere göre bu dönemin kapanması 375 yılındaki Kavimler Göçü olarak kabul edilir. Bu dönemde oldukça önemli gelişmeler vardır.
       İlk Çağ’da yazı dünyanın büyük bir bölümüne yayılmıştır. Tüm insanlığı ileriki zamanlarda oldukça etkileyecek alfabe, para, takvim gibi buluşlar yapılmıştır. Bu çağda ilk defa imparatorluklar kurulmuş ve büyük devletler ortaya çıkmıştır.
       Roma İmparatorluğu ve Çin Hanedanı bu dönemin en geniş devletleri sayılmaktadır. Bu dönemde kölecilik çok yaygın bir hale gelmiştir. Tek tanrılı dinler ortaya çıksa bile yaygın olan dinler çok tanrılı dinlerdi. Ancak Musevilik ve Hıristiyanlık bu çağda ortaya çıkmıştır.
        Daniel A. Wren organizasyon ve yönetim düşüncesinin başlangıcını İlk Çağ’da M.Ö. 5000’li yıllara kadar götürmektedir. Sümerliler o dönemde hem ticari ilişkilerinde hem de devlet yönetiminde geçerli olan ilkeler ve kayıtlara sahip bulunmaktaydılar. Sümerliler şehir devletleri şeklinde yönetilmiştir (Ur, Uruk, Kiş ve Lagaş). Bu şehir devletlerinin başında Patesi adı verilen krallar bulunurdu. Patesiler devlet yönetiminde hem dini hem siyasi güce sahiplerdi. Devlet yönetimi sonucunda ugrakini adını verdikleri yazılı kanunları oluşturdular. Devlet yönetimi çok tanrılı dinlere inanmışlardır.
              M.Ö. 4000 – 2000‘li yıllar arasında Mısır Medeniyetindeki piramitler ilk çağda yönetimden başka bir şey değildi. Bu piramitlerde sürekli görev yapan çalışanlar ve yöneticiler mevcuttu. Mısırlılar bugün modern yönetimin önemli bir aracı olan ileriye dönük tahmin ve planlama konusunda da çalışmalar yapıyorlardı.
       İbraniler ve Babiller’in yönetim alanındaki düşünce ve uygulamaları da önem taşımaktadır. Babiller bugünkü anlamda sözleşme hukukunun ilk müjdecileri olarak kabul edilirler. Ticari ilişkilerinde sözleşmenin varlığı dikkat çekmektedir.       Babilliler mutlak krallıklar şeklinde yönetilmiştir. Kralları rahip-kral şeklinde kutsal saymışlardır. Babilliler’in yönetimi sonucunda Hammurabi kanunları ortaya çıkmıştır.
Yine ilk çağda Eski Yunan Felsefesi, bugün sadece yönetim alanında değil ekonomi, sosyoloji, siyaset gibi pek çok sosyal bilim alanında temel olarak kabul edilir. Sokrates, Eflatun, Aristo gibi düşünürlerin eserleri yönetim felsefesinin temellerini oluşturur. Bu isimlerin eserleri çalışma ahlakı ve yönetim ahlakı konusunda ilk eserler olarak kabul edilmektedir. Bu filozoflar sadece devlet yönetimi ile değil tüm organizasyonlarda yönetim konusunda ilgilenmişlerdir.
İlk Çağ Roma İmparatorluğu döneminde organizasyon ve yönetim alanında da gelişmeler olmuştur. Bu dönemde küçük çapta bazı imalathanelerin bu imalathaneler silah, çanak, çömlek, tekstil fabrikaların varlığı dikkat çekmiştir.
       İlkçağ medeniyetlerinin en önemlilerinden olan Çin uygarlık ve medeniyeti; Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar, sülalelerin (Hanedanlık) yönetimde söz sahibi olmasıyla yönetilmiştir. Hanedanlığın yönetiminde Çin Uygarlığı insanlığın en önemli keşiflerinden olan, kâğıt, pusula, barut ve matbaayı yönetimin desteğiyle bulmuşlardır.
       Hint Uygarlığı ve Hint Medeniyetinin temellerinin atıldığı coğrafya (Hint Yarımadası); Hinduizm, Budizm, Jainizm ve Sihizmin gibi dünyanın en önemli dinlerinin doğum yeridir. Hint Medeniyetinde yönetim kast sistemine göre düzenlenmiştir. Kast sistemi yönetiminde insanlar brahmanlar, kshatriyalar, vaişyalar, şudralar şeklinde dört sınıfa ayrılmıştır ve sınıflar arası geçiş hakkı tanınmamıştır.
      İlk Çağ dönemin filozoflarına da ev sahipliği yapmıştır. Dünya tarihine yön vermiş devletlerde yaşayan bilginler de bulundukları hayat şartlarına göre birbirlerinden farklı düşünceler üreterek insanlığa hizmet etmeyi amaçlamışlardır
       İlk Çağ düşünürlerinden Sokrates’ in ideal devlet yönetim felsefesinin özünü “İnsanların koyduğu kanunlara, tanrıların kanunlarından daha çok değer vermek “ oluşturmaktadır. Sokrates Grek devletleri döneminde yaşamıştır. Bu dönemde kendisini tanrılaştıran krallar insanları yönetmiştir. Sokrates devlet yönetiminde insanların koyduğu kanunların etkili olması gerektiğini savunmuştur.
Eflatun’a göre devlet içerisinde meydana gelen bozulmalarının kaynağı soysuzlaşmadır. Eflatun aristokrasiyi yani seçkinler zümresinin toplumu yönetmesi gerektiğini savunur. Eflatun’un ideal devlet düzeninde üç sınıf vardır. Bunlar: İşçi çiftçi, ve sanatkarların oluşturduğu sınıf, askerlerin oluşturduğu sınıf, en üst mevki idarecilerin oluşturduğu sınıftır. Bu sınıflar arasındaki geçiş de belirli şartlara sahiptir.
       Aristo’nun köleliği savunan bir felsefesi vardır. Ona göre kölelik normal bir durumdur. Aristo kölelerin insan ve hayvan arasındaki bir mal olarak görülmesini savunarak diğer felsefecilerden ayrılır. Aristo’ya göre üç tür iyi devlet yönetim şekli vardır. Bunlar; tek kişinin yönetimi monarşi, erdemli azınlığın yönetimi aristokrasi, çoğunluğun yönetime hâkim olduğu politeia. Aristo’nun adaletinde eşitlik yoktur, çünkü insanlar toplumda eşit değildir. Bu durum yönetimleri de etkilemektedir.

       2.Orta Çağda Yönetim

       Orta Çağ Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkıldığı 476'da başlar, Bizans'ın yıkıldığı 1453'te sona erer. Orta çağ yönetiminde Batı uygarlığı gerilemeye başlamış, Avrupa barbar kavimlerin istilasına uğramıştır. Orta Çağ’da batı uygarlıklarında yönetim parlak değilken doğu uygarlıkları yönetim  konusunda en parlak dönemini yaşamıştır
       Orta Çağ kavramı tarihte ilk defa Rönesans düşünürleri tarafından geliştirildi. Bunlar kendi dönemlerini, Roma İmparatorluğunda yaşanan parlaklık ve "yeniden doğuş" dönemleri arasında bir geçiş dönemi olarak görmektedirler. Roma'da yaşanan uygarlığın kendi dönemlerinde yeniden canlandığını görüyorlardı. Roma İmparatorluğu ile, kendi dönemlerine kadar geçen karanlık dönem için bu tabiri kullandılar.
       Orta Çağ içerisinde de organizasyonlar ve yönetim felsefesi alanında önemli gelişmeler yaşandığı görülebilir. Orta Çağ’da gerek doğuda gerekse batıda gelişmeler organizasyon ve yönetim kademesinde hem yapısal değişmeleri hızlandırmış ve zaman içerisinde değişikliklere neden olmuştur.
       Orta Çağ’da Avrupa’da barbar kralların yönettiği, halkın devlete sadakatinin söz konusu olmadığı bir toplum yapısı ve zamanla azalan etkisine rağmen temel güç ve düzen kaynağının kilise olduğu bir ortam bulunuyordu.
       Orta Çağ’da Avrupa Feodalite ile yönetilmekteydi. Feodalite, Orta Çağ Avrupa tarihinde görülen siyasi bir yönetim biçiminin adıdır .Feodalite, Hun Türklerinin 375 tarihinde başlattığı kavimler göçünden sonra ortaya çıkmıştır. Hunların önünden kaçan barbar kavimler, Roma İmparatorluğunun 395 tarihinde doğu ve batı olarak ikiye ayrılmasına sebep oldu. Batı Roma bu kavimler göçünün sonucunda yıkıldı. Batı Roma topraklarında kurulan barbar krallıkları sosyal düzeni sağlayamadılar. Halkın mal ve can güvenliğini sağlayamadılar. Bu ortamda halk mal ve canını korumak için yerel güçlerin etraflarında toplanmaya başladı. Bu yerel güçlere Senyör denilirdi. IX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa’da Macarlar ve Normanların saldırılarına karşı Senyörler hırıstiyanlığın koruyucusu olarak ortaya çıktılar. Kilisenin desteğini kazandılar. Feodalitede, koruma altına girene “Vasal” korumayı kabul eden Senyöre “Süzeren” denirdi. Vasal ve Süzeren ilişkisi İncil üzerine yemin edilerek kurulurdu. Senyörler etrafı sağlam surlarla çevrili Şatolarda otururlardı. Krallar top icat edilene kadar şatoları ele geçiremedikleri için Feodaliteye son veremediler. Orta Çağ Feodalite yönetiminde halk sınıflara ayrılmıştır. Bunlar; asiller, rahipler, burjuvalar, kölelerdir. Bu yönetim şekliyle sosyal sınıflar arasında eşitlik yoktur.
       Orta çağda batıda düşünce özgürlüğü diye bir şey yoktu, insanların hayatlarına kilise ve din adamları hüküm sürmekteydi. Kilise baskısı en ciddi seviyelerde uygulanmış, ilerici ve yenilikçi en ufak bir fikir ise bastırılmış ve/veya cezalandırılmıştı. Bu yüzden de yönetimde ilerleme pek olmamıştır.
       Batı Avrupa Orta Çağ’ın ilk dönemlerinde gelişmişlik açısından Bizans ve İslam dünyası ile rekabet edebilecek durumda değildi. Siyasal kültürün Ortodoks Hıristiyanlık ve Yunan-Roma gelenekleri etrafında şekillendiği ve Konstantinopolis’i Hıristiyanlığın yeni başkenti olarak gören Bizans, kendini İslam halifeliğiyle birlikte dünyanın iki büyük gücünden biri olarak tanımlıyordu. Genel anlamda din Bizans’taki sivil, askeri, siyasal ve yönetimsel yaşama hâkim olan temel olguydu. Savaş ve diplomasi de din eksenli yürütülüyordu.
       Orta Çağ’da doğuda egemenlik yönetimsel alanda geniş bir coğrafyaya yayılmasından dolayı İslam dünyasındaydı. Yalnız çoğrafi açıdan değil entelektüel ve her türlü alanda doğu, batıya göre ileri seviyedeydi. Orta Çağ’da doğu, batıyla benzer şekilde din eksenli yönetilmekteydi. Bu dönemde İslam medeniyeti geniş bir coğrafyaya yayılmasının yanı sıra, entelektüel açıdan da insanlığa önemli katkılar yapmıştır. İbn-i Sina (Avicenna), İbn-i Rüşd (Averroes), İbn-i Tufeyl (Abentofail) gibi bilim adamlarının bu dönemdeki önemli çalışmalarının Orta Çağ Avrupası’nın bilimsel uyanışına yaptıkları katkılar, kuşkusuz daha kapsamlı çalışmaların konusu olmuştur.



      KAYNAKÇA
1-      ÇOŞKUN A. Değişim Çağında Yönetim, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 2004
2-      ÇOŞKUN A. Değişim ve Yeni Global Yönetim, İstanbul: MESS Yayınları, 1999.
3-      TEKİN S. ve SİPAHİ E. Kent, Yönetim, Siyaset, ve Düşünce Ortamında Orta Çağ Avrupasına İlişkin Genel Bir Değerlendirme, Tarih Okulu Dergisi, ss. 189- 219, 2014.
4-      AKBİLMEZ A. Orta Çağ Avrupa Tarihi
5-      Parodram.blogspot.com.tr/2017/02/ilkçag-bilginlerine-gore-en-iyi-devlet.html



1 yorum: