Feodalite nedir - Feodalitenin
Ortaya Çıkışı ve Yıkılışı
Ortaçağ ve Atilla Hun Devleti
Sanayi
Devriminin Osmanlı Devletine Etkisi
Roma
İmparatorluğu yıkıldıktan sonra barbar kavimler, Avrupa’nın çeşitli
bölgelerinde devletler kurdular. Krallar, Roma kanunları ile kendi
geleneklerini birleştirerek yeni düzenlemeler yaptılar ve ülkelerini
kontluklara, onları da daha küçük idari birimlere ayırdılar. Buralara barbar
şeflerini atayarak bazı ayrıcalıklar verdiler.
Kavimler
Göçü’yle başlayan karışıklıkların etkisiyle büyük toprak sahipleri ve
çiftçiler, hayatlarını devam ettirebilmek için güçlü kişilerin koruması altına girdiler.
Halkın himayesi altına girdiği kişilere süzeren, himaye edilen halka da vassal
adı verildi. Senyörler, bağlılıkları karşılığında sahip oldukları toprağın
işleme hakkını kira karşılığında verdiler.
Feodalitenin
temel özelliği siyasi bölünmüşlük ve sosyal eşitsizliktir. Senyörler,
topraklarında yaşayan insanların üzerinde mutlak haklara sahiptirler. Her
senyör, ayrı bir silahlı güce sahiptir ve her senyörün bölgesinde ayrı kurallar
geçerlidir.
Feodalite,
bütün Ortaçağ boyunca devam etti. 15. yüzyılda; barutun ateşli silahlarda
kullanılmasıyla sona erdi. Feodalitenin yıkılması, mutlak krallıkların
güçlenmesini sağladı. Yeniçağ başında Almanya dışında feodalite yıkıldı.
Almanya’da ise Yakınçağ’da ortadan kalktı. Feodalite devam ettiği süre
içerisinde Avrupa’da sosyal adalet kurulmamış, bu nedenle halk, çeşitli
sınıflara ayrılmıştır: Bunlar asiller, rahipler, burjuvalar, köylülerdir.
Feodalite
Siyasal
ve askeri gücü elinde bulunduran, toprağın mülkiyetine veya imtiyazına sahip
olan bir senyörler (derebeyler) sınıfı ile bu sınıfa bağımlı köleler sınıfının
oluşturduğu idari düzene feodalite denir.
Feodalite rejimin kurulmasından sonra
Avrupa’da siyasal birlik bozulmuş, küçük yönetim birimleri ortaya çıkmıştır.
Derebeylik yönetimi, IX. yüzyılda Fransa’dan bütün Avrupa’ya yayılmış ve bütün
Orta Çağ boyunca devam etmiştir.
Feodalite rejiminde, halk arasında
eşitlik yoktu. Avrupa’da halk; soylular, rahipler, burjuvalar ve köylüler diye
sınıflara ayrılmıştır. Bu nedenle Orta Çağ’da Avrupa’da sosyal adalet
sağlanamamıştır.
Toprakların mülkiyeti soyluların elinde
toplanmıştır. Orta Çağ’da kapalı bir ekonomik politika izlendiği için halk
sermaye birikimine sahip olamamıştır.
Ortaya Çıkışı
Fetihler boyunca Roma İmparatorluğu yeni
vergi kaynakları yaratıyor ve savaşlardan gelen yağma gelirleriyle
besleniyordu. Ancak, fetihlerin durması ve savaşların kısır savunma savaşlarına
dönmesinin ardından Roma maliyesi zor duruma düştü. Bunu dengelemek amacıyla,
vergilerin artırılması yoluna gidilmiştir. Vergilerin artırılması köylüyü zor
durumda bırakıp alım gücünü azalttığı gibi, köyden kente göçü de tetiklemiştir.
Bu
durum ilk etkilerini ticaret üzerinde göstermiştir. Köylünün alım gücünün
azalması köy-kent ticaretini zayıflatmış, kentli zanaatkârlar pazar bulmakta
zorlandıklarından iflasa sürüklenmiş, kentle ticaret yapamayanlar zor duruma
düşmüştür. Bu, Roma dönemindeki ekonomik düzeni yok edecek bir kısır döngüdür.
Buna
ek olarak, kent-köy ticaretinin azalması, latifundiaları (köle emeği kullanan
işletmeler) kendi ihtiyaçlarını karşılamaya itti. Daha önce kentten aldıkları
malları, aynı kalitede olmasa bile, üretmeye başladılar. Bu durum, pazara dönük
üretimi durdurduğu gibi ekonomik bütünlüğü yok ederek yerelliğe yol açtı.
Feodal
düzenin siyasi yapısı bir piramit gibidir. En üstte kral (veya imparator),
altında ise kendisine bağlı soylular bulunur. Bu soyluların altında daha başka
soylular olur. Bu hiyerarşik düzenin en alt ve en geniş tabakasını serfler
oluşturur.
Piramidin
en tepesinde otursa da kralın mutlak egemenliği yoktur. Feodal düzende kralın
yetkisi çok sınırlıdır. Bu sınırlamanın başlıca nedeni, idarenin tek merkezden
(kralın sarayından) yapılmamasıdır. Temel üretim aracı olan toprak, birçok
feodal bey arasında paylaştırılmıştır. Ekonomik gücü ellerinde bulunduran ve
kralın rakiplerine karşı tek dayanağı olan feodal beyler, kendi iradelerini
krala, gerekirse zor kullanarak kabul ettirecek güce sahiptir. Bunun en tipik
örneği, 1215′te İngiliz feodalitesinin kral Yurtsuz John’a kabul ettirdiği
Magna Carta’dır.
Yıkılışı
Feodalizm,
Avrupa’daki ekonomik dengelerin değişmesiyle yıkılmıştır. Avrupa’da 10. yüzyıl
sonrasında yavaş yavaş güçlenmekte olan ticaret, feodal düzeni kıracak dinamik
olmuştur. Buna rağmen feodalizmin fiilen ortadan kalkması uzun zaman almış, son
kalıntıları ancak Sanayi Devrimi ile yok olmuştur.
Feodal
beylerin ekonomik güç üzerindeki hâkimiyeti kalkınca, krallar feodal beyler
karşısında güçlü duruma geçti. Artık Avrupalı krallar, ticaret vergileri ile merkeze
bağlı bir ordu kurabilecek ve feodal beyleri daha sıkı denetleyebilecekti.
Fakat feodal beylerin şatolarının alınması imkânsız yerler olarak kalması
kralların mutlakiyetçi yönetimi kurmasını geçici olarak engellemiştir.
Mutlak
krallıkların ortaya çıkması ancak ateşli silahların savaş alanlarında
kullanılmasından sonra olacaktır. İlk kez 1389 Kosova Savaşı’nda kullanılan
topun kaleleri ele geçirmek için mükemmel bir silah olduğu İstanbul’un fethinin
ardından anlaşıldı. Top sayesinde kalelerin arkasında saklanma avantajını
yitiren feodal beyler krala bağlanmak zorunda kaldı. Böylece feodalite siyasi
örgütlenmedeki yerini güçlü ve mutlakiyetçi monarşilere bıraktı.
Barbarlar, Germenler, Hunlar
Eski Yunanlılar Helen olmayan bütün
halkalara “Barbaros” derdi. Bu kelime başlangıçta Romalıları da kapsardı. Roma
döneminde Romalılar da Roma-Yunan etkisi dışındaki halklara “barbar” demeye
başladı. Arkeolojik bulgular Avrupalı “barbar” halkların MÖ 1000 yıllarında
tarih sahnesine çıktığını göstermektedir. Bunlardan Keltler, Germenler ve
İskitler, Antik Çağ yazarları tarafından en fazla dile getirilenlerdir. Keltler
uzunca bir dönem Avrupa siyasi hayatını ve kültürünü etkilemiş çeşitli
kabilelerden oluşan bir topluluktu. Ama hiç bir zaman bir imparatorluk veya
konfederasyon olarak ortaya çıkmamışlardır. Avrupa’nın bildiği en önemli ve
etkili diğer “barbar” halk İskitlerdir. Romalıları en fazla uğraştıran,
yıkılmasında da fiili olarak rol oynayanlar ise Germenlerdir. Kavimler Göçü
sırasında Germenlerle birlikte ismi duyulan diğer “barbar” halk Hunlardır.
Hunların Çin tarihinde Hiung-nu olarak geçen kavmin, Batıya göç eden kolu
olduğu genel olarak kabul gören bir iddiadır.
Atilla döneminde Roma ile çok kez
münakaşaya girilmiştir. Romanın yıkılmasında Atilla’nın payı fazladır. Batı Hum
İmparatoru Atilla örgütlenme ve yönetim ilkelerinin günümüz örgütlerinde rekabet edebilme
yeteneğini arttırmanın yanı sıra iş hayatında kayıpların zararını en aza
indirgemeyi sağlayabileceği düşünülmektedir. Atilla’nın ilkeleri ise şunlardır.
Ortak hedef, merkezi yönetim, liderlik, disiplin, sürekli iyileştirme, örgütsel
bağlılık, sadakat, iş birliği, olmak üzere sekiz adettir.
Atilla birçok yönetici ve yönetim teorisyenleri tarafından fikirleri ve
ilkeleri aktarılmak üzere kullanılan metaforik bir figür olmuştur. Atilla’ya
göre lider olunmaz lider doğulur ancak herkes lider olmak istemez. Önemli olan
doğru insanın lider pozisyonlarında bulunması ve sahip olduğu istekliliktir.
Atilla’nın liderlik anlayışı hizmetkar liderlik ile özdeşleşmektedir. Hizmetkar
liderler gücü ve otoritesi temelinde liderlik etmek yerine takipçilerinin
ihtiyaçlarını karşılama ve onlara hizmet etme arzusuna sahiptir. Kişisel
çıkarları yerine takipçilerinin ihtiyaçlarını gözetleme, iyileştirmeye ve
geliştirmeye, empati kurabilmeye, dinleme ve algılamaya, ortak paydada
birleştirmeye ve ikna edebilmeye odaklanırlar.
Atilla’ya göre örgüt kültürünü lider
belirler. Lider kendi benimsemediği hiçbir felsefeyi takipçilerine benimsetmez.
Lider hedeflenen felsefenin örgütün her bir üyesi tarafından kabul edildiğinden
ve benimsendiğinden emin olma sorumluluğuna sahiptir. Bu açıdan Atilla, lideri
olduğu gruba üst yönetimin desteği ilkesini esas alarak önderlik etmeyi vurgular.
Üst yönetimin desteğini gören takipçiler sorumluluklarını yerine getirme ve
kararlara katılmada daha başarılıdır.
Sanayi Devriminin Osmanlı
Devletine Etkileri
Sanayi devrimini yapabilmek için
sömürgeye ihtiyaç olduğunu hepimiz biliriz. Osmanlı zaten sömürgeye karşı
gelmiş ve Avrupa devletleri yanında güç kaybetmiştir. Zaten Osmanlı'nın yıkılış
sebebi de yine sömürgecilik değil miydi?
Yani Osmanlı sömürgeye karşı bir devlet olduğu için, Sanayi devriminin temeli olan sömürgeyi kabul etmediği için Sanayi devrimini gerçekleştirememiştir.
Yani Osmanlı sömürgeye karşı bir devlet olduğu için, Sanayi devriminin temeli olan sömürgeyi kabul etmediği için Sanayi devrimini gerçekleştirememiştir.
Sanayi İnkılabı, buhar gücünün bulunması
,bu gücün üretimde kullanılmaya başlanması sonucunda ortaya çıkan üretimin
basit el aletleri ile pahalıya ve yavaş yapılması uygulamasının terk edilmesi, üretimin
fabrikalarda hızlı ve ucuza gerçekleştirilmesi olayıdır.
Osmanlı Devleti Batılılar için önemli
bir Pazar niteliği taşımıştır. Osmanlı Devleti’nin Sanayii İnkılabı’ndan
olumsuz yönde etkilenmemek için alması gereken önlem yüksek gümrük uygulayarak
Avrupa mallarına karşı yerli sanayisini korumak ve sanayiini çağdaş
teknolojiyle güçlendirerek, Batı malları ile rekabet edebilecek duruma
getirmektir. Ancak bunların hiçbiri yapılmadığı için Osmanlı Devleti, Sanayii
İnkılabı’ndan olumsuz yönde etkilenmiştir.
Mal üretimi çoğaldıktan sonra,artık
kapitülasyonların tanıdığı ayrıcalıkları da yeterli görmeyen Batılılar,Osmanlı
Devleti’nin uyguladığı ticaret yasaklarından,tekel uygulamalarından şikayetçi
olmaya başlamışlardır.İngilizler,Mısı r valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın
çıkarttığı isyan ortamından faydalanarak,1838 Ticaret Antlaşmasıyla bu
şikayetlerden kurtulma imkanını elde etmiş,bunu diğer büyük Batılı devletler
izlemiş ve ülke adeta bir yarı sömürge ağı içine düşmüştür.Avrupa malı ucuz ve
bol miktarda Osmanlı pazarına girerken,Osmanlı ülkesindeki hammadde daha ucuza
yurt dışına çıkarılmış,bu da yerli sanayiinin gelişmesini engellemiştir.
Osmanlı Devleti’nin savaşlar yüzünden
mali durumunun bozulması ve izlediği yanlış ekonomik politika, Onu Batılı
devletlerden borç almaya zorlamıştır. Alınan borçlar yerinde kullanılmadığı
için, devlet bu paraların faizlerini bile ödeyememiş ve iflas ettiğini
açıklamıştır. Batılıların, Osman lı Devleti’nden alacaklarını tahsil etmek
gayesiyle 1881’de kurulan Duyun-u Umumiye Teşkilatı, devletin gelirlerinin
önemli bir bölümünü el koydurmuştur. Bu da Osmanlı Devleti’nin mali
bağımsızlığını yitirmesine neden olmuştur. Osmanlı Devleti’nin bu şekilde
borçlanması yabancı müteşebbise yaramış, Türk müteşebbisler ya tamamen ortadan
silinmiş, ya da yabancılarla anlaşarak çalışmalarına devam etmek zorunda
kalmışlardır. Bunun sonucunda demiryolu, limanlar, elektrik- havagazı, su ve
maden ocakları hep Avrupalı işletmeciler tarafından işletilmiştir. Amacı kar
etmek olan bu şirketler, milli kaynakları rasyonel olmayan bir şekilde
kullanarak zenginleşirken, ülke kaynaklarını kurutmuşlardır.
KAYNAKÇA
1- KAHYAOĞLU
D. “Uygarlıklar Tarihi” Ortaçağ Avrupası Feodalizm, 2014
2- ÖZCAN
H. “Feodalite Nedir”, Arşiv Belge
3- KESKİN
H., AKGÜN A., KOÇOĞKU İ. “Örgüt Teorisi” 2016
5- http://osmanlida-sanayi-neden-gelismedi.nedir.org/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder