Karar Verme, Öğrenme, Bilgi
Yönetimi, Bilişim Teknolojileri
1.Karar Verme
Karar
verme, eyleme geçmek için mevcut alternatiflerden birinin seçilmesi süreci
olarak tanımlanır (Nutt, 1976:84). , Mintzberg (1976)’in ifadesine de uygun
olarak, eylem için gerekli unsurların tanımlanmasıyla başlayan ve
eylem için spesifik bir yargının oluşmasıyla biten dinamik faktörler ve
faaliyetler serisi olarak tanımlanmıştır”
En
temel noktadan bakıldığında yönetim eyleminin temelinde en az bir amaç
belirleme durumunun varlığı görülmektedir. İşte tam bu esnada ilk karar
verilmektedir. Yani, yönetim eylemi karar verme eylemi ile iç içe
gerçekleştirilmektedir. Amacı olmayan bir yönetim eyleminden bahsetmek mümkün değildir.
Çoğu durumda bu amacın gerçekleştirilmesi için alt amaçların veya hedeflerin de
belirlenmesi ihtiyacı da ortaya çıkabilmektedir. Ve yine her bir alt amacın ve
hedefin belirlenmesinde bir karar verme eylemi söz konusu olmaktadır.
Karar
verme, Cosgrave (1996) tarafından bütün yöneticilerin en önemli görevlerinden
biri olarak tanımlanmıştır (Cosgrave, 1996:28). Karar verme davranışı, büyük
oranda, yöneticilerin davranışlarını özetleyen 3397 ve yöneticileri toplumdaki
diğer mesleklerden ayırt eden bir eylemdir (Harrison, 1996:46).
Başarılı
şirketler, rakiplerine karşı en az üç farklı yolla rekabet üstünlüğü sağlarlar,
bunlar; başarılı şirketler rakiplerine nazaran, daha doğru kararlar alırlar,
daha hızlı karar alırlar, aldıkları kararları daha verimli bir şekilde
uygularlar (Mclaughlin, 1995:443). Bütün yönetsel sorumluluklarda, yönetme ve
liderlik edebilme kabiliyeti, ilk olarak etkin kararlar verebilme ile
geliştirilebilir, çünkü kararlar eylemlerin temellerini oluşturmaktadırlar
(Rausch, 2003:979).
Örgütlerde
karar verme eylemi temel olarak, örgütün değerleri ve amaçları ile ilişkilidir.
Karar vermede başarılı olabilmek için, örgütün lideri, örgüt içerisindeki
bireysel değerler ve kültürü, gözden geçirmeli ve örgüte uygun olan bir karar
verme yöntemini seçmelidir. Eğer ki karar, doğru değerleri yansıtmıyorsa, bu
karar muhtemelen örgüt içerisindeki tansiyonu yükseltecek ve başarısız
olacaktır (Briggs ve Little, 2008:18‐22).
Çünkü kültür, bir organizasyonun karar verme yönteminde yaşamsal bir rol
oynamaktadır (Yousef, 1998:366).
Harrison
ve Pelletier (2000) karar verme sürecini aşağıdaki gibi açıklamıştır.
1.
Yönetsel amaçların oluşturulması, 2.
Amaçların tekrar gözden geçirilerek amaca ulaşabilmek için alternatiflerin
araştırılması, 3. Alternatiflerin
karşılaştırılması ve değerlendirilmesi, 4.
Alternatiflerden birinin seçim eylemi, 5.
Kararların uygulanması, 6.
Uygulamanın takip edilmesi ve kontrol edilmesi (Harrison ve Pelletier,
2000:463).
Karar
verme süreci ile ilgili olarak birçok araştırmacı özde benzerlik detayda
farklılık gösteren çok sayıda süreç tanımlamışlar ve yine birbirlerine özde
benzerlik gösteren birçok yorumda bulunmuşlardır. Karar verme süreci ile ilgili
olarak Mintzberg ve Westley (2001)’in yorumları
ise şu şekildedir:
Karar
verme süreci açık bir şekilde şöyle tanımlanabilir;
1. Tanımlama
2.
Teşhisi koyma
3. Dizayn
etme
4. Karar verme
(Mintzberg ve Westley, 2001:89).
2.Öğrenme
Argyris
ve Schön örgütsel öğrenmeyi “hata tespit ve düzeltme süreci” diye
tanımlamaktadır
Öğrenme,
örgütteki bireylerin sorun oluşturan bir durumla karşı karşıya kaldıkları ve
örgüt genelinde onu araştırdıkları durumda oluşur. Bireyler, oluşan gerçek
durumla beklenilen sonuçlar arasında uyumsuzluk olduğunu fark eder ve
uyumsuzluğa düşünme süreci ve daha ileri bir eylemle tepkide bulunurlar. Bu
durum bireylerin örgüt imajını veya örgütsel olayları kavrayış şekillerini
değiştirmelerine ve hareketlerini yeniden şekillendirmelerine öncülük eder ve böylelikle
beklentileri su yüzüne çıkar ve mevcut kullanılan teoride de değişim meydana
gelir.(Argyris ve Schön,1996:16)
McGill
ve Slocum’a göre örgütsel öğrenme, örgütlerin deneyimlerinin özellik, şekil ve
sonuçlarının farkına vardıkları ve bu deneyimleri anlamaya yönelik zihni
modeller geliştirdikleri işlemler bütünüdür. Öğrenen örgütler kendi
deneyimlerini şekillendirerek ve işlemlerden öğrenerek neyin etkili olduğunu
keşfederler. Öğrenen örgütler sürekli çevresini tarayan, kendini uyaran ve
kontrol eden örgütlerdir.(McGill ve Slocum,1993:67)
Garvin
öğrenen örgütleri, “bilgi yaratımında, ediniminde ve transferinde yetenek
kazanmış ve yeni bilgi ve anlayışın aktarımı için davranışlarını uyumlaştırmış
organizasyondur” diye tanımlamaktadır. Öğrenmenin oluşabilmesi için yeni
fikirler gereklidir. Kaynağı ne olursa olsun bu fikirler örgütsel ilerleme için
dürtü sağlar, fakat kendi başlarına öğrenen örgütleri oluşturamazlar. İşin
yapılış tarzı ile değişim arasında ilişki kurulmadığı sürece sadece ilerleme
yönünde bir potansiyelin varlığından söz edilebilir. Öğrenen organizasyon beş
temel aktivitede uzmanlaşmıştır; sistematik sorun çözme, yeni yaklaşımlarla
deneyim gerçekleştirme, kendi deneyimlerinden ve geçmişten öğrenme,
diğerlerinden öğrenme ve örgütte hızlı ve etkin bilgi transferi gerçekleştirme.
(Garvin,1993:80)
Örgütsel
öğrenme, yazarların farklı adlandırdıkları temel iki düzeyde oluşmakta Argyris
tek ve çift etaplı öğrenme arasındaki farklılığı şu şekilde belirtmektedir.
Hataları tespit etme ve düzeltme süreci, organizasyonların, mevcut politika ve
amaçlarını, sürdürme ve başarmalarına imkan sağlar. Bu tek-etaplı öğrenmeye bir
örnektir. Çiftetaplı öğrenmede ise, hatalar tespit edilir, düzeltilir ve
oluşumuna yol açan örgütsel normlar, politikalar ve amaçlar da değiştirilir
(Argyris ve Schön,1996:21) Tek etaplı öğrenmede, örgüt üyeleri, hataları bulup
düzelterek çevrelerindeki değişimlere tepkide bulunurlar, fakat mevcut örgüt
normlarını korurlar. Bu öğrenme düzeyi, herhangi bir düşünce veya sorgulamayı
teşvik etmez veya getirmez. Tek-etaplı öğrenmede, mevcut sorunların çözümüne
odaklanılır; sorunları üreten davranışlar veya anlayışlar (tarihsel ve güncel
bağlarıyla birlikte) incelenmeden bırakılırdır ve hatta bazı yazarlar buna bir
üçüncü boyut daha eklemektedirler
Çift-etaplı
öğrenme, mevcut süreçleri izlemekle kalmaz, örgütün kültürünü, amaçlarını,
strateji ve yapısını da değiştirmeyi amaçlar. Çiftetaplı öğrenme, örgütün bilgi
tabanı, uzmanlık ve rutinlerini değiştirmeyle ilgilidir. Böylelikle sorun
çözücüler sorunu gidermekle kalmaz ayrıca onunla ilişkili nedensel faktörleri
de incelerler. Çift-etaplı öğrenme, strateji ve varsayımların yanında mevcut
teorinin değerlerini de değiştirir. Çift-etaplı öğrenme, stratejinin sunduğu
değerler ve stratejilerin ve eylemlerin gözlemlenen etkilerinin birleştiği iki
etaplı bir geribildirim süreci sağlar
3.Bilgi Yönetimi
Bilgi
belli bir yapıya bağlı olarak işlenmiş, kullanıcıları için anlamlı olan, mevcut
ve gelecekteki kararlar için anlam ifade eden, algılanan veya gerçek değeri
olan veriler” olarak tanımlanmaktadır (Çoban, 1997:155).
Bilgi
yönetimi ise, farklı kaynaklarda farklı yazarlarca, farklı şekilde
tanımlanmakla birlikte genel bir açıklamayla bilgi yönetimi, veri, enformasyon
ve bilgiyi kapsayan, onların elde edilmesi, dağıtılması, yorumlanması ve
uygulanmasını inceleyen geniş bir süreçtir. Bilgi yönetimi, kayıtlı veya
kayıtsız organizasyon verilerini ve kişisel bilgi ve tecrübeye dayalı
birikimleri, toplayıp, düzen altına alıp, yararlı bilgi haline getirerek
bunları doğru zamanlarda, doğru kimselerin, istenilen her yerden ulaşabilmesi,
organizasyonun entelektüel mülkünü arttırmak, tekrarlanan işlerin tamamının
teknolojik araçlarla yapılmasını sağlama sonucunda pozitif iş neticeleri elde
etmek amacıyla yapılan bir dizi teknolojik ve kültürel işlemlerdir (Karakaş,
2003). Bir başka açıdan bilgi yönetimi, “örgütsel amaçların daha iyi bir
şekilde elde edilmesi için, bireylere, takımlara ve tüm örgütte bilginin
kolektif ve sistematik olarak yaratılması, paylaşılması ve uygulanması için
olanak sağlayan bir disiplin” olarak tanımlanmıştır (Barutçugil, 2001:50).
Bilgi
yönetimi süreci, birçok yazara göre, bilginin elde edilmesi, depolanması,
yorumlanması ve uygulanması basamaklarından oluşan bir sistem olarak ele
alınmaktadır. Örneğin; Huber, bilgi yönetimi sürecini, “bilginin elde edilmesi,
dağıtılması, yorumlanması, ve örgütsel bellek” olarak (Huber, 1991:88-103); Klimecki
ile Klimecki vd., “bilginin elde edilmesi, işlenmesi, kaydedilmesi süreci”
olarak (Klimecki vd, 1994: 1-6; Klimecki, 1999:12-30; Klimecki vd., 1999:6-30);
Bhatt, “bilginin yaratılması, kabul edilmesi, düzenlenmesi, dağıtılması ve
kullanımı” olarak (Bhatt, 2001, 71-75), Alavi ve Leidner, “bilginin
yaratılması, depolanması/düzenlenmesi, transferi, uygulanması” olarak (Alavi ve
Leidner, 2001:114-125) incelemektedir.
4.Bilişim Teknolojileri
Konuyla
ilgili literatür incelendiğinde, bilişim teknolojilerinin kullanımına ilişkin
kabul görmüş evrensel bir tanımının olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte
kavram, bilişim ve teknoloji kavramlarının bir karması olarak düşünülebilir.
Bilişim
kelimesi, en yaygın şekliyle, bilginin işlenmesi, depolanarak saklanması,
bilginin teknik araçlara en hızlı ve en kolay yoldan iletilerek bilgi akışının
sağlanması demektir. Bilişim teknolojilerinin başlangıç noktası bu süreçtir
(Kılan, 1988:352-353).
İkinci
kavram ise teknolojidir. Teknoloji kavramı genel olarak, ‘üretim faaliyetinde
bulunurken insanların kullandığı yol ve yöntemler’ veya ‘bilimsel bilginin
insan yaşamına hizmet amacıyla uygulanması ve kullanılması’ (Nichols, 1993:169)
olarak ifade edilmektedir. İki kavramın bileşiminden oluşan bilişim
teknolojileri kavramı ise iki şekilde tanımlanmaktadır. Birinci ve dar
anlamdaki tanıma göre, bilişim teknolojisi, bilgisayarları fiziksel yapısını
oluşturan donanım ile donanım faaliyetlerini yönlendirilen komutlar olarak
tanımlanmış ve yazılım ile sınırlandırılmıştır. İkinci ve daha kapsamlı bir
tanıma göre ise bilişim teknolojisi, işletmelerde karar alan yöneticilere bilgi
ve veri kazandırarak işletme süreçlerinin işleyişini sağlayan teknoloji uygulamalarıdır
(Daniels, 1993:36).
4.1.Bilişim
Teknolojilerinin Örgüt Üzerine Etkisi
Bilişim
teknolojilerinin kullanımı çalışma şartlarından, örgütsel yapıya, insan
kaynakları yönetiminden işyerinin yeniden yapılanmasına kadar ilgili bütün
alanlarda örgüt işleyişine etki etmiştir. Bilişim teknolojileri, kitle üretimi
yerine esnek uzmanlaşmayı, dikey örgütlenmiş bü- yük örgütler yerine birbiri
ile irtibatlı alt gruplar şeklinde yatay örgütlenmeye (şebeke tipi örgütler)
zihinsel ve bedeni gücün birbirinden ayrılmasına dayanan net bir işbölümü ve
yakından denetim yerine düşünme ve eylemi birleştiren esnek firma anlayışını,
klasik emir-komuta ilişkisi yerine ekip çalışması ve çalışanların katılım
mekanizmalarının işletildiği yeni demokratik yapılanmalara kayışı getirmiştir.
Kısaca, tekelci, teknokratik ve bürokratik işleyiş yeni örgüt ortamı ve güç
dinamiğinde yönetsel desantralizasyon ağırlık kazanmıştır (Erkan, 1994:121-
123).
4.2.Hiyerarşik Yapı Üzerine
Etkisi
Bilişim
teknolojilerinin örgütlerin merkezi ya da merkezi olmayan (adem-i merkezi)
yapılanmasına etkisi konusunda literatürde birbiriyle çelişkili sonuçlar ortaya
koyulmuş- tur. Bu bağlamda bir taraftan bilişim teknolojilerinin yukarı doğru
bilgi akışını kolaylaştırıp karaların merkezden alınması aracılığıyla merkezileşmeye
neden olduğu üzerinde durulurken, diğer taraftan da bu teknolojilerin yetkinin
birim ve bireyler arasında dağılmasına imkan vermesi dolayısıyla adem-i
merkeziyetçi uygulamalara yol açtığı belirtilmiştir (Wriston, 1994; 96-98).
Ancak bu iki zıt görüşün dışında teknoloji kullanımının örgüt yapısı üzerinde
hiçbir değişime yol açmayacağını savunanlar da vardır.
Bilişim
teknolojilerinin merkezileşmeye yol açtığını savunanların başında (Simon, 1960)
ve Whisler (1970) gelmektedir. Simon, bilişim teknolojilerinin merkeziyetçi
eğilimi kuvvetlendirmesini bilgisayar ortamındaki karar fonksiyonlarındaki
eşgüdümüyle ilişkilendirirken; Whisler, bilişim teknolojilerinin karar alma
gücünü yukarı kademelere doğru kaydırdığını ve bu bağlamda yukarı bilgi aktarma
fonksiyonunu icra eden orta kademe yöneticilerin dahi bu gelişme ile ortadan
kalkacağı (Whisler, 1970b,: 53) üzerinde durmuştur.
Wriston
(1994) aynı görüşü, yeni teknolojik sistemlerin hiyerarşik yapıları alt üst
ettiği, onları düzleştirdiği ve işleri sadece ana kademeler arasındaki bilgi
akışını sağlamak olan mesleki kategorileri ortadan kaldırdığını belirterek
desteklemiştir (O’Brien, 1993; 458). Drucker (1994) ise klasik örgütteki emir
komuta zincirinin aksine bilgi teknolojilerinin çok daha düşük düzeyde yönetim
gerektirdiğine ve durumun orta kademenin tamamen ortadan kalkmasına neden
olurken, üst düzey yöneticilik işlevlerini ise yaygınlaştırdığını belirtmiştir
(Drucker, 1994 :167-168)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder